Malpraktis Avukatı İstanbul Kadıköy

Tıp ve sağlık hukuku, doktor ve sağlık kurumu hatası nedeniyle kişinin sağlığında meydana gelen olumsuzlukları ve bunların kaynağını inceleyen ve bu tür uyuşmazlıkları çözmeyi hedefleyen bir hukuk disiplini olarak tanımlanabilir. Tıp hukuku ve malpraktis ile ilgili olarak malanında uzmanlaşmış malpraktis avukatımız tarafından hazırlanmış olan işbu yazı ile müvekkil adaylarımıza bir ön bilgi sunmak hedeflenmiştir.

ser 1 1 0002 MALPRACTICE LAW min

Sağlık Bakanlığı 18.01.2005 tarihli bir genelgede, “sağlık hizmetlerinin hata kabul etmeyen hizmetlerin başında gelmesi ve hizmet alan kesimin beklentilerinin giderek artması nedeniyle yataklı tedavi kurumlarımızda işlenen hizmet kusurlarına bağlı bakanlığımız aleyhine açılan davalarda son zamanlarda artış yaşanmaktadır. Bakanlığımız, giderek artan hizmet kusuru davaları nedeniyle büyük miktarlarda tazminat ödenmesi durumuyla karşı karşıya kalabilmektedir” şeklindeki ifadeleriyle malpraktis konulu tazminat davalarının giderek arttığını, bu kapsamda sağlık sisteminin yapılanmasında değişikliklere gidilmesi gerektiğini vurgulamıştır. 2005 yılındaki anılan genelgeden bu yana hekimlere ve/veya hastanelere karşı ikame edilen malpraktis davalarının belirgin bir şekilde arttığını söyleyebiliriz.

Dünya Tabipler Birliği tıbbi malpraktisi, “hekimin tedavi sırasında standart güncel uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” olarak tanımlamaktadır. Bu tanım neticesinde tıbbi eylem ve işlem bakımından ‘uygulanması gereken tedavi’ ve ‘hekim tarafından uygulanan tedavi’ kavramlarının ortaya çıktığı görülmektedir.

İşte bu iki durum arasında belirgin bir farktan bahsedilebildiği durumlar doğrudan tıbbi malpraktis değerlendirmesine konu edilebilir. Bu değerlendirmeyi yapması gereken kişiler, tedavi yönteminin uygulandığı alanda teknik bilgiye sahip olan hekim bilirkişilerdir. Bir malpraktis avukatı ise dava sürecinde malpraktis kapsamında olduğu iddia olunan tıbbi müdahale yahut tedavinin hekim yahut kurum hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunun açıklığa kavuşması için hastaya hukuki haklarının yorumlandığı bir yol haritası çizer ve benzer vakıaları gündeme getirir.

Malpraktis davalarının konusunu kamu hizmetinin hiç işlememesi, geç işlemesi veya kötü işlemesi, sağlık personelinin uygun olmayan davranışı (görev kusuru) veya şahsi eylem veya eylemsizliği (şahsi kusur) oluşturabilir. Sağlık personelinin şahsi kusuru hekimin standart ve güncel uygulamayı yapmamasından, beceri eksikliğinden veya hastayı tedavi etmemesinden kaynaklanabilir. Malpraktisten söz edilebilmesi için meydana gelen zarar ile hekimin davranışı arasında bir nedensellik bağı bulunması gerekmektedir. Ayrıca tüm tedavi ve tıbbi uygulamalar nitelikleri ve doğaları gereği risk taşırlar.

Bazı durumlarda hekim tarafından gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsa dahi riskler meydana gelebilir. Bu risklerin izin verilen risk (informed consent) içerisinde kalması komplikasyon olarak adlandırılmaktadır. Bu tip durumlarda malpraktisten söz etmek mümkün olmaz. Bu itibarla hasta-hekim ve/veya kurum arasındaki hukuki uyuşmazlıklarda komplikasyon ve malpraktis ayrımının sınırlarının çizilmesi büyük önem taşımaktadır.

mesci slide 2 min

Hekimin şahsi kusurunun olduğu durumlarda, hekime karşı hukuk ve ceza davaları birlikte veya ayrı ayrı olacak şekilde ikame edilebilmektedir. Tedavi ve ameliyatın devlet hastanelerinde gerçekleşmiş olması halinde tam yargı davasının gerçek kişilere değil kuruma yöneltilmesi gerekmektedir. Buna karşılık ilgili idare olayda ihmali olan kişilerin davaya dahil edilmesini talep edebilir. Bu durum idarenin ilgili kamu personeline rücu edebilmesi aşaması için önem arz etmektedir. Tedavi ve ameliyatın özel hastanelerde gerçekleşmiş olması halinde ise özel hastane ile birlikte hekim de davalı taraf olarak gösterilir. Bu durumda malpraktis avukatı tarafından vekaleten ikame edilecek hukuk davaları tüketici mahkemeleri nezdinde görülür.

Hekimin sorumluluğunun tespitinde hasta-hekim arasında kurulan ilişkinin hukuki niteliği de önem arz eder. Genel olarak hekim ve hasta arasında kurulan sözleşmenin vekalet sözleşmesi olduğu kabul edilir. Türk Borçlar Kanunu’nda ele alınan vekalet sözleşmelerinin vücut bulduğu hallerde hekimin vekalet verenin işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlenmesi bir diğer değişle iş görme borcu söz konusudur. Vekalet ilişkisinde hekimin işi özenle ifa etmesi ve işe sadakat ile özen göstermesi beklenir. Hasta ve hekim arasındaki ilişkinin bir eser (istisna) sözleşmesi şeklinde ortaya çıktığı hallerde ise hekim doğrudan taahhüt ettiği sonucu meydana getirme borcu altındadır. Söz gelimi diş protezlerinde ve estetik operasyonlarda hasta ile hekim arasında meydana gelen ilişkinin bu yönde bir hukuki ilişki olduğundan bahsedilebilir ve hekim vekalet sözleşmelerine nazaran daha ağır bir sorumluluk altındadır.

Hekimin kusurlu eylemleri neticesinde hasta, sözleşme ilişkisine aykırılık ve haksız fiilden bahisle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilir. Bu kapsamda malpraktis avukatı tarafından vekaleten ikame edilecek tazminat davasında tedavi nedeniyle katlanılan yol ve konaklama masrafları, hastane, tedavi ve ameliyat masrafları, tedavinin devamlılık arz etmesi halinde katlanılan masraflar, çalışılamayan günler için uğranılan kazanç kayıpları maddi tazminat olarak talep edilir. Hasta ayrıca tıbbi müdahale nedeniyle özgüven kaybı, travma ve PTSD, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklardan muzdarip hale gelmişse ve/veya durumundan elem ve ızdırap duyuyorsa makul miktarda manevi tazminat da talep edebilir.

Yukarıda bahsedildiği üzere hekime karşı ceza davası da ikame edilebilir. Müdahalenin hukuka uygun addedilmesi; tedavi amacıyla yapılmış olması, tanı ve tedavinin tıbbi standartlara ve teknolojinin gereklerine uygun olması, hekimin gerekli özeni göstermiş olması, hastanın muhtemel risk ve sonuçları hakkında ilgili bilgilendirmenin yapılmış olması ve hastanın tüm bunları ayırt edebilme gücüne sahip olması gibi dinamiklere dayanmaktadır. Bunların bulunmaması halinde, hekim açısından kasten öldürme, kasten yaralama, neticesi sebebiyle ağırlaşmış öldürme, taksirle yaralama suçları oluşabilecektir. Bu noktada 4483 sayılı Kanun uyarınca kamu hastanelerinde görev yapan sağlık çalışanlarının işledikleri iddia olunan suçun soruşturulmasının ve kovuşturulmasının savcılığın alacağı soruşturma iznine tabi olduğunu ayrıca belirtmekte fayda görüyoruz. Anılan iznin verilmesi ya da verilmemesi idari nitelikte bir karar olduğundan, idarenin kararına karşı idari yargı nezdinde itiraz edilebilir.

Hakikate sadakat mottosu ile hareket eden MESÇİ Hukuk Bürosu, malpraktis alanında yıllarca tecrübe edinmiş malpraktis avukatından oluşan ekibiyle uyuşmazlığın ve problemin merkezine iner, vakıaya özgü çözümler getirmek suretiyle müvekkillerine özel birer yol haritası çizer ve bu yol haritaları doğrultusunda stratejik hamleler yaparak her iki tarafın da hak ve menfaatlerini gözetir. Malpraktis avukatı ekibimiz, hukuk ve ceza dava süreçlerini takip etme, uyuşmazlığın sulhen halli ve dava öncesi fazlar ile adli ve idari makamlara yapılacak şikayet başvuruları hususlarında derin bilgi birikimine sahiptir. Malpraktis avukatı arayışındaysanız, detaylı olarak bilgi almak için malpraktis avukatımızla irtibata geçebilirsiniz. Aşağıda sizler için müvekkil adaylarımız tarafından sıklıkla sorulan sorulara malpraktis avukatı ekibimizin vermiş olduğu bilgilendirici cevapları kısaca derledik.

Bize Ulaşın

Konum

19 Mayıs Mahallesi Mercan Sokak no:13, STFA Sitesi D:B3 Blok Daire:7, 34746 Kadıköy/İstanbul

Email

info@mescilaw.com

Telefon

+ 90 553 909 1335

mesci slide 2 min
Doktor Hatası (Malpraktis) Nedir?

Tüketiciye sağlık hizmetinin sağlanması neticesinde hastanın sağlık durumu ile ilgili olarak istenmeyen ve beklenmeyen bir takım neticeler ortaya çıkabilir. Bu neticeler tıbbi literatürde malpraktis veya komplikasyon olarak adlandırılmaktadır. Malpraktis yani tıbbi hatalı uygulama Dünya Tabipler Birliği’nin tarafından, “hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” olarak tanımlanmaktadır. Bir diğer deyişle zararın hekimin tıp eğitiminin gerektirdiği bilgi, beceri ya da dikkat ve özen eksikliği nedeniyle ortaya çıkması halinde istenmeyen netice malpraktis (hatalı uygulama) olarak adlandırılır. Öte yandan ortaya çıkan istenmeyen neticenin komplikasyon (izin verilen risk) olarak adlandırılabilmesi için, tıbbi uygulamanın yeterli bilgi ve beceriye sahip olan kişilerce, dikkatli ve özenli bir biçimde, gerekli tüm önlemler alınarak gerçekleştirilmiş ancak zararın bunlara rağmen ortaya çıkmış olması gerekir. 

Ancak malpraktisin varlığının tespiti halinde sağlık hizmeti sunan kişi ve kurumların sorumluluğuna gidilebileceğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla hasta ile hekim ve/veya hastane arasında vuku bulan uyuşmazlıklarda komplikasyon ve malpraktis ayrımının sınırlarının çizilmesi büyük önem taşır. Örnek vermek gerekirse, ameliyat sonrasında oluşan yara enfeksiyonunun kural olarak komplikasyon olarak adlandırılacağını söyleyebiliriz. Ancak gelişmesi muhtemel enfeksiyonun baştan önlenmesi için doktor profilaktik antibiyotik uygulamadıysa ortaya çıkan enfeksiyon, özen eksikliğine bağlı malpraktis olarak değerlendirilir. Elbette bu değerlendirmeyi yapması gereken kişiler, ilgili tıbbi alanda uzmanlaşmış hekim bilirkişilerdir. Malpraktis avukatı ise dava sürecinde malpraktis kapsamında kaldığı iddia olunan neticenin ilgili sağlık personelinin ve/veya hastanenin hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunun açıklığa kavuşması ve hasta haklarının korunması için hastaya hukuki bir yol haritası çizmektir.

Sıklıkla Karşılaşılan Malpraktis Örnekleri Nelerdir?

 

  • Estetik operasyonlarda taahhüt edilen sonucu (söz gelimi eğri burunun düzeltilmesi) yerine getirmeme. 
  • Hastayı operasyon öcnesinde aydınlatmama. Hastanın rızası aydınlatılmış rıza olmalıdır. Hastanın sadece işlem için rıza vermesi yeterli değildir. Hasta operasyon sırasında oluşabilecek riskler ve komplikasyonlar ile ilgili olarak da aydınlatılmalıdır. 
  • Laboratuvar sonuçlarının yanlış yorumlanması, emar sonuçlarının yanlış yorumlanması veya hastanın ilgili alanda uzman olmayan, bir doktora yönlendirilmemesi halleri neticesinde hastaya yanlış tanı koyulması.
  • Uygun olmayan sterilizasyon tekniklerinin kullanımı, yanlış cerrahi prosedürün uygulanması, kan pıhtılaşması veya enfeksiyon gibi sorunlara yol açabilecek cerrahi prosedür hataları.
  • Hastanede nöbetçi ilgili uzman doktorun bulunmaması, hastanın hastaneden erken taburcu edilmesi, hastanın test sonuçlarının takip edilmemesi, hastaya iyileşme süreci ile ilgili olarak uygun talimatların verilmemesi. 
  • Bir veya daha fazla anestezi ilacının aşırı dozda verilmesi, anestezi farkındalığına yol açan veya hastanın tüm ameliyatın farkında olduğu ve hissettiği durumlarda anestezi ilacının çok az verilmesi, bilinen bir ilaca alerjisi olan hastaya anılan anestezi ilacının verilmesi gibi anestezi kaynaklı malpraktis.
Hekimin Ve Özel Hastanenin Hukuki Sorumluluğu Neye Göre Belirlenir?

Sağlık personelinin ve hastanenin sorumluluğunun sınırları, uyuşmazlığa hangi kanun maddelerinin uygulanacağı ve hangi zamanaşımı sürelerinin esas alınacağı; hasta ile hekim ve hasta ile hastane arasında kurulan ilişkinin hukuki niteliğinin tespiti ile belirlenir. 

Bağımsız çalışan hekim ile hasta arasında kurulmuş olan hukuki ilişki sözleşme ilişkisi, vekaletsiz iş görme ilişkisi veya haksız fiil ilişkisi olarak vücut bulabilir. Hukuki ilişkinin sözleşme ilişkisi olarak vücut bulduğu hallerde hekim ile hasta arasındaki ‘tedavi sözleşmesinin’ veya ‘hekimlik sözleşmesinin’ genel olarak bir vekalet sözleşmesi şeklinde olduğu kabul edilir. Ancak diş protezi yapımında, estetik operasyonlarda, lazer epilasyon uygulamalarında tedavi sözleşmesinin veya hekimlik sözleşmesinin eser sözleşmesi şeklinde olduğu bilinmelidir. Vekalet ilişkisinde vekilin yani hekimin işini yaparken sadakat ve özen yükümlülüğüne uygun hareket etmesi beklenir. Hasta-hekim arasındaki ilişkinin eser (istisna) sözleşmesi şeklinde vücut bulduğu durumlarda ise hekim doğrudan taahhüt ettiği sonucu meydana getirme borcu altına girmiştir. Dolayısıyla vekalet ve eser sözleşmeleri kıyaslandığında müteahhidin özen borcunun vekile göre çok daha geniş tutulduğunu söyleyebiliriz.  

Hasta ile hekim arasında herhangi bir sözleşme ilişkisi yoksa haksız fiil hükümlerinin esas alınabileceğini söyleyebiliriz. Hasta ile hekim arasında sözleşme ilişkisinin bulunmaması, hastanın doğrudan bir özel hastane belirleyerek bu özel hastane ile sözleşme ilişkisi içerisine girmiş olduğu, doktoru hastanın seçmemiş olduğu ve özel hastanenin doktoru belirlemiş olduğu durumlarda ortaya çıkar. Böyle durumlarda tazminat davasında doktor da hasım olarak gösterilebilir ancak hasta ile hekim arasındaki sorunlar haksız fiil hükümleri esas alınmak suretiyle çözümlenmelidir. 

Hastanın ameliyata alındığı veya tedavi gördüğü hastane özel hastane niteliğindeyse, sözleşme ilişkisinin hasta ile doktor arasında değil, hasta ile hastane arasında kurulduğu kabul edilir. Hasta ile özel hastane arasında kurulan sözleşmeye ‘hastaneye kabul sözleşmesi’ adı verilir. Tedaviyi yürüten hekim veya yardımcı personel ise hastaneye kabul sözleşmesinin tarafı değillerdir. Operasyonun türüne göre ‘hastaneye kabul sözleşmesi’ tıpkı yukarıda bahsettiğimiz ‘hekimlik sözleşmesi’ gibi vekalet sözleşmesi veya eser sözleşmesi olarak vücut bulabilmektedir. Hastanın doğrudan özel hastaneye başvurduğu durumlar için Yargıtay da, hasta ile özel hastane arasında bir sözleşme ilişkisinin kurulduğunu, hastanenin sorumluluğunun TBK md. 66 hükmü (adam çalıştıranın sorumluluğu) veya TBK md. 116 hükmü (yardımcı kişilerin fiillerinden sorumluluk) uyarınca kusursuz sorumluluk olduğunu ifade etmektedir. Bu durumda hekimin sorumluluğu haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilmelidir. 

Hastanın doğrudan doktoru seçmiş olduğu, sözleşme ilişkisinin hasta ile doktor arasında kurulduğu durumlarda doktor tıbbi müdahale için bir özel hastaneyi yardımcı kişi olarak kullanıyorsa, özel hastanede gerçekleştirilen tıbbi müdahaleden dolayı sorumluluk kural olarak tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren sağlık personelinde olmakla birlikte hastanenin de çalıştırdığı personelin seçiminde gerekli özeni göstermemesi nedeniyle sorumluluğuna gidilebilir. Konu ile ilgili olarak Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 22.05.2003 T., 2003/2333 E., 2003/6348 K. sayılı ilamı, Şişli 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2000/118 - 2002/1916 sayılı kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.12.2002 T., 2002/13-1011 E., 2002/1047 K. sayılı ilamı incelenebilir. 

Görüleceği üzere ikame edilecek malpraktis tazminat davalarında hasım gösterilecek kişi veya kişilerin ve uyuşmazlığa uygulanacak hükümlerin doğru bir şekilde belirlenebilmesi için her hukuki uyuşmazlığın kendi özü itibariyle değerlendirilmesi gerekmektedir. Öte yandan malpraktis nedeniyle ikame edilen tazminat davalarında bazen tazminat ve sorumluluk sebeplerinin yarıştığı görülmektedir. Bu tip durumlarda Türk Borçlar Kanunu’nun 60. maddesi uygulanacaktır. Yani bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hakim, zarar gören aksini talep etmiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkanını sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir. 

Malpraktis Davalarında Zamanaşımı Süreleri Nelerdir?

Haksız fiile dayanılarak doktora karşı ikame edilecek malpraktis tazminat davalarında zamanaşımı süresi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıldır. 

Vekalet sözleşmesine dayanılarak özel hastane veya doktora karşı ikame edilecek malpraktis tazminat davalarında zamanaşımı süresi TBK md. 147/5 uyarınca beş yıldır.

Eser sözleşmesine dayanılarak özel hastane veya doktora karşı ikame edilecek malpraktis tazminat davalarında zamanaşımı süresi TBK md. 147/6 uyarınca beş yıldır. 

Hekimin cezai sorumluluğu bulunduğu da unutulmamalıdır. Hekimin eylemlerinin taksirle yaralama teşkil etmesi halinde savcılığa şikayette bulunulabilmektedir. TCK md. 89 da düzenlenen taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır ve şikayet için kanunda altı aylık bir hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bu altı aylık süre, şikayette bulunmaya hakkı olan kişinin fiilin ve failin kim olduğunu öğrendiği tarihi itibariyle başlar. Taksirle yaralamanın bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayet aranmayacaktır. Benzer şekilde suçun nitelikli halleri (TCK md. 89/2, 89/3 ve 89/4) ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek yaralama suçlarının takibi şikayete bağlı değildir. Dolayısıyla böyle durumların varlığı halinde altı aylık hak düşürücü sürenin varlığından bahsedilemeyecektir. 

Doktor Hatası (Malpraktis) Nedeniyle Tazminat Davasında Ne Talep Edebilirim?

Hekimin kusurlu bulunması halinde ödeyeceği iki türlü tazminat söz konusu olabilmektedir. Bunlardan ilki maddi tazminat, ikincisi manevi tazminattır. 

Tazminat miktarının belirlenmesi bakımından hekimin sorumluluğunun sözleşmeye veya haksız fiile dayanmasının bir önemi yoktur zira haksız fiil sorumluluğunu düzenleyen hükümler sözleşmeden kaynaklanan sorumluluğa da kıyasen uygulanır. Bu kapsamda ikame edilecek tazminat davasında tedavi nedeniyle katlanılan yol ve konaklama masrafları, hastane masrafları, tedavi ve ameliyat masrafları, tedavinin devamlılık arz etmesi halinde katlanılan masraflar, kazanç kaybı ile mahrum kalınan kazanç maddi tazminat kalemleri olarak talep edilebilecektir. 

Hasta ayrıca tıbbi müdahale nedeniyle özgüven kaybı, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklardan muzdarip hale gelmişse ve/veya durumundan yoğun anlamda çaresizlik, elem ve ızdırap duyuyorsa makul bir miktar yani sebepsiz zenginleşme addedilemeyecek ölçüde manevi tazminat da talep edebilir. 

Talep edilecek maddi ve manevi tazminat tutarının dava öncesinde her zaman tam olarak belirlenmesi mümkün değildir. Maddi tazminat miktarı çoğu zaman aktüel bilirkişi hesaplaması gerektirir. Bu nedenle de tazmini istenen -maddi tazminat- tutarının fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak talep edilmesinde hukuki yarar vardır. Öte yandan manevi zararları karşılamaya yönelik talep edilen manevi tazminat tutarının hesabı oldukça güçtür. Manevi tazminat, somut olayın özelliklerine göre hak ve nesafet ilkeleri ile bağdaşacak şekilde hakim tarafından belirlenmektedir. Manevi tazminatın -maddi tazminatın bölünemezliği kuralına aykırı olacak şekilde- fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak kısmi veya  belirsiz alacak davası şeklinde ileri sürülemeyeceğini ayrıca belirtmekte fayda görüyoruz. 

İmzaladığım Aydınlatılmış Onam Geçerli Midir?

Anayasanın 17/2. maddesinde, ‘kişinin kendi geleceğini bizzat kendisinin belirleme hakkı’nın düzenlendiği görülmektedir dolayısıyla hastanın vücut bütünlüğüne müdahale etmeden önce onun rızasının alınması gerekir. Bu suretle hastanın kendi vücut bütünlüğüne ilişkin karar verme hakkı korunmuş olur. Hekimin tıbbi müdahalesinin hukuka uygun addedilmesi, hastanın açık rızasının alınmasından geçer. Bir diğer deyişle, hekimin hastanın rızası alındığından bahisle bu hukuka uygunluk sebebinden yararlanabilmesi için hastayı aydınlatmış olması gerekir. Aksi durumda verilen rızanın geçerli olduğu ileri sürülemeyecektir ve hekim tıbbi müdahaleyi kurallara uygun yapmış olsa dahi cezai anlamda sorumlu tutulabilecektir. Burada önemli olan, aydınlatılmış onamın müdahalenin hukuka uygun addedilebilmesi için bir ön şart niteliğinde olduğudur. Bu ön şart gerçekleşmesine rağmen tıbbi müdahale kusurlu ise, ‘rıza kusursuz bir tıbbi müdahale için verilmiş olduğundan’, onamın hekimin sorumluluğunu kaldırdığından bahsedilemeyecektir. 

Hastanın tıbbi durumuna özgü düzenlenmeyen, kişisel olmayan, matbu aydınlatma formunun herhangi bir hukuki geçerliliği olduğu ileri sürülemez. Yargıtay kararları uyarınca formun doldurulmamış ve imzalanmamış olması da aydınlatmanın yapılmadığına ilişkin bir kabul olarak değerlendirilir. Ayrıca bu noktada hekimin hukuki ve cezai sorumluluğunu kaldırma amacı taşıyan herhangi bir sözleşme maddesinin hukuken geçerliliği bulunmayacağını vurgulamakta da fayda görüyoruz. Türk Borçlar Kanunu’nun 115. maddesi gereğince, uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen bir izin ile yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak geçersizdir. 

Malpraktis Avukatı Olarak Hizmet Veriyor Musunuz?

Hakikate sadakat, adalete bağlılık mottosu ile hareket eden MESÇİ Hukuk Bürosu, tıp ve sağlık hukuku alanında yıllarca tecrübe edinmiş birçok malpraktis avukatından oluşan bir ekibe sahiptir. Malpraktis avukatımız gelen danışmanlık talepleriyle ilgili olarak çıkar çatışması kontrolü yapmaya önem verir. Malpraktis avukatımız her olayı kendi özelliklerine göre değerlendirir, stratejik çözüm önerilerinde bulunur ve müvekkillerine özgü hukuki bir yol haritası çizer. Hemen şimdi malpraktis davanızla ilgili olarak İstanbul malpraktis avukatı ile irtibata geçmeye ve avukatlarımızın uzmanlığına başvurmaya ne dersiniz?

Türkiye'de Malpraktis Avukatı Tutmadan Önce Ne Yapmalıyım?

Tıbbi malpraktis davanız için Türkiye'de malpraktis avukatı tutmadan önce, avukatınızın davanızı riskleriyle birlikte doğru bir şekilde değerlendirmesine olanak sağlamak için mümkün olduğunca fazla bilgi toplamaya çalışın. Malpraktis avukatlarımızla iletişime geçmeniz halinde, tarafınızca hazırlanacak stratejik bir kanıt listesini size usulüne uygun olarak sunacaklardır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, uçak, seyahat ve konaklama masrafları bile maddi tazminat olarak talep edilebilir, bu nedenle talep ettiğiniz tüm masrafları belgelemek çok önemlidir. Ayrıca, tüm müvekkillerimize ameliyat veya tedavi olmadan önce yanlarında bir arkadaşlarını veya aile üyelerini bulundurmalarını, kanıt kolaylığı ve güvenilirlik için tüm prosedürlere tanıklık etmelerini öneriyoruz.

Sağlık Hukukunda Yeni Yasa Neler Getiriyor?

Sağlık Meslek Mensuplarının Tıbbi İşlem ve Uygulamaları Nedeniyle Soruşturulmasına ve İdarece Ödenen Tazminatın Rücu Edilmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik (bundan böyle Yönetmelik olarak anılacaktır) 15 Haziran 2022 Çarşamba günü itibariyle 31867 numaralı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 

Anılan Yönetmelikle, devlet hastanelerinde ve özel sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık personelinin tıbbi iş ve işlemleri ve mesleklerinin icrası neticesinde malpraktis mağduru olunduğu iddiasıyla savcılığa şikayette bulunulması, bir diğer deyişle cezai yola başvurulması halinde hekimlerin soruşturulması Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun iznine bağlanmıştır. Malpraktis mağduru kişiler tarafından yapılan şikayetler, ilgili savcılık tarafından soruşturma izni için Kurula sevk edilecek, Kurul tarafından ilgili şikayete ilişkin bir ön inceleme yapılarak soruşturma izni verilip verilmeyeceğine karar verilecek ve Kurulun soruşturma iznine ilişkin verdiği karara karşı -kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde- Ankara Bölge İdare Mahkemesine itirazda bulunulabilecektir. 

Yönetmelik, özel hastanelerde çalışan hekimler aleyhine tüketici mahkemeleri nezdinde ikame edilen malpraktis konulu hukuk davaları ile ilgili herhangi bir yenilik getirmemektedir. Sağlık personeli, doktor ve hastane aleyhine tüketici mahkemeleri nezdinde ikame edilen hukuk davaları önceden ikame edildiği şekilde ve usulde ikame edilebilecek ve mahkemece hükmedilen tazminat doktor ve/veya hastane tarafından karşılanacak. 

İdare aleyhine açılan tazminat davalarında ise usul değişmiştir. Önceden tazminat davaları doğrudan Kurum aleyhine idari yargı nezdinde tam yargı davası olarak ikame edilmekteydi ve kurum davayı kaybederse tazminatı hastaya ödeyip ilgili sağlık personeline rücu ediyordu. Yönetmelikle hekime rücu edilebilip edilemeyeceği Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun kasıt ve kusur konusundaki incelemesine ve kararına bırakılmıştır. İdare tarafından ödenen tazminatın ilgili sağlık personeline rücu edilebilmesi; sağlık personelinin kasten görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullandığı kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile tespit edilmesi şartına bağlanmıştır (Yönetmelik md. 12/2). Bir diğer deyişle rücu istemi ancak ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi sonucunda sağlık personeline yöneltilebilecektir. Rücu davasını ikame edecek olan idareye, Mesleki Sorumluluk Kurulu’na başvurması için iki aylık süre verilecek ve bu süre içerisinde idarenin süresi içerisinde anılan başvuruyu yapmaması halinde rücu davası usulden reddedilecektir. 

Önemle belirtilmelidir ki Yönetmelik, devlet üniversitelerinin ve vakıf üniversitelerinin akademik kadrolarında görev yapan hekimleri kapsamamaktadır. 

Hakikate sadakat mottosu ile hareket eden MESÇİ Hukuk Bürosu, birçok malpraktis avukatından oluşan ekibi ile sağlık personellerinin, doktorların, hastanelerin ve hastaların avukatlığını yapmaktadır. Malpraktis avukatımız özel hukuk ve idare hukuku süreçlerine hakimdir ve hukuk ve ceza davaları, dava öncesi faz ve süreçler ile ilgili derin bilgi birikimine sahiptir. Avukatlarımız, sağlık hukuku alanında yıllarca tecrübe kazanarak edindikleri deneyimlerle müvekkillerine ve müvekkil adaylarına sağlık hukuku ve malpraktis alanlarında İstanbul’da kaliteli ve güvenli hukuki hizmet sunmayı yıllardır hedef bilmişlerdir. Lütfen davanızla ilgili olarak ekibimizle irtibata geçmekten ve sağlık hukuku ile ilgili bilgi almaktan çekinmeyiniz.

Bizim Yaklaşımımız

Sizi Dinliyoruz

Her zaman müşterimizi dinler ve çıkarlarına göre hareket ederiz.

Gizlilik

Müvekkillerimizin bilgileri gizlidir ve avukat-müvekkil gizliliği kapsamında korunmaktadır.

Uygulanabilir Yaklaşım

Vakıaya özgü stratejik çözüm önerileri getiriyor, pasif veya agresif savunma yöntemleri ile ilerliyoruz.

İşbirliği Ağı

Uzman akademisyenler, patent vekilleri ve mali müşavirlerle işbirliği halindeyiz.

Saygı ve Özen

Elimizdeki dosyaları kazanma hedefiyle ilerliyor ve sonuç odaklı hareket ediyoruz.

Uzmanından Hizmet

Türkiyenin farklı kesimlerinden kaliteli hukuki hizmet almanız için varız.

Call UsWhatsapp